AÇIK YAPIT
Dünya dediğimiz tüm bu katılığa.
Tanımlara; köşeleri ve çarpılacak duvarları olan.
İnsanı yalnız bir cisimden, cisme sıkıştıran tüm öğretilere.
‘Bir’i ‘öteki’ yapan tüm sınırlar.
Tüm form ve anıtlara; varlığı yalnız cisme indiren, bu sıkışıklığı kutsayan ve bunu anıtlaştıran.
Nazik bir soru işareti tüm bu tiyatroya ve ince bir davet hafifliğe, rüzgara, merkeze; Açık Yapıt.
Açık Yapıt; performatif bir mekân yerleştirmesi, teatral bir sergilemedir. “Bilinç ve eşikleri” metaforlarının etrafında şekillenir; insanlık tarihi boyunca güç, aidiyet, sınır belirleme, toplumsal hiyerarşi temsili olan kavramları varoluşsal bir zeminde tartışmayı temel alır.
Tıpkı bir enstrüman gibi çalışan hareketli ve sesli yüzeylerin oluşturduğu soyut kapılar ve plân, ziyaretçinin teması ile bir 'değiş tokuş' deneyimine dönüşür. Yerleştirme bilinçli olarak anıtsal bir diziliş ve büyüklükle öne çıkarken ziyaretçilerin mekâna temas etmesi ile bu dokunulmazlık yerini sessellik ve esnekliğe bırakır. Bu oyun aynı zamanda tam da önümüzde duran ve kurulmakta olan yeni dünyaya da nazik bir soru işaretidir.
Deneyim, Kürasyon
Sıkışık şehrin merkezinde bu sıkışıklığa ayna tutarcasına daha da sıkıştırılmış bir anıt.
Bizi görece ve mütemadiyen akan bir kalabalık karşılar.
İçeride ve dışarıda olma hâlini tam algılayamıyoruz.
Yüzeyler yekpare ve katı denebilecekken yaklaştıkça çözünüyor ve birer ilüzyon gibi davranıyor.
Zaman, mekân ve kentle, “öteki” ile ilişki fikrini pek yerleştiremiyoruz tavrımıza.
Tam da bu oryantasyon çabası bizi yerleştirmenin bir parçası yapıyor.
Eşiklere temas ediyoruz.
Eşikler bize yanıt veriyor.
Tüm bunlar öngörülemez ve kaydedilemez bir birliktelik, üretildiği ânda tüketilen bir sergileme deneyimini doğuruyor. Ve kent, beraberinde ona asılı kalmış bu teatral anıtla ilişkimiz, bir gözlem, deneye dönüşüyor. Gözlemleyen ve deneyimleyen olarak iki ziyaretçimiz var. Ve her birinin zihninde üretildiği ânda tüketilen bir sergi.
Bir süre burada kalıyoruz.
Ve sonra biz de ayrılıyoruz.
Kapılar bilinçli olarak birbiri ile bağlanıp bir bütünlük ya da tam bir geçiş gibi ayrılarak ideal koridorlar oluşturmaz. Aksine ziyaretçiyi sıkıştıran bir ölçü aralığındadır, tüm bu sıkışıklığı bedensel deneyimle performe eder. Yer yer bu “ a r a l ı k ” lara sıkışırız. Ve tüm strüktürü, teknik donatıları da saklamadan gösteririz. Bu sergilemenin bir parçasıdır ve ziyaretçiye şuuraltında kurmaca ve gerçeklik arasında git-gel yaptırır. Bilinç ve madde uzlaşısı etkileşimini sağlamak mühimdir, bu bağlamda yerleştirmenin tüm teknik bağlantıları apaçıktır.
Açık Yapıt, Haziran 2023’te Londra Bienali’nde tarihi Somerset House’un avlusunda sergilenmesinin ardından 47 ülke ve 22 üniversite arasından seçilerek “Public Award”ı kazandı ve bu teatral anıt çeşitli çağdaş sanat otoriteleri tarafından “Son Anıt” olarak yorumlanarak sergilendiği ilk günden uluslararası basında önemli bir yer edindi. Tüm anıt ve temsillerine nazik bir soru işareti olan bu kent yerleştirmesi, sergi boyunca bir manifesto olarak değerlendirildi ve bu sergilemenin hemen ardından Londra Tasarım Festivali 20. Yıl Özel Seçkisi’ne davet edilerek; tarihi Thames Nehri üzerinde, Londra Silueti’nde bu kez ‘asılı bir anıt’ olarak sergilendi, kürasyonunu ‘yer, aidiyet temaları üzerine bir düşünce’ olarak belirledi. Bu sergileme ile de Mayor of London, Victoria& Albert Müzesi gibi değerli oluşumların jüriliğinde hazırlanan Son 20 Yılın En Etkili İşleri‘nin listelendiği The Red Book | Kırmızı Kitap’ta yer alan 30 eserden biri olmuştur.
Ardından Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel olarak T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı özel daveti ile Atatürk Kültür Merkezi’nde ziyarete açılan eser, temelindeki aidiyet ve kent vurgusunu temel alarak “Dünya Dediğimiz Tüm Bu Katılığa” özel kürasyonu ile iki bakışlı bir sergi, şehrin ortasında yerine yerleşmeyen, dünyaya aidiyetimizi sorgulayan, yer yer sıkışık, yer yer eğreti bir teatral anıt olarak olarak sergilenmektedir.